Zamanda yolculuğa çıkıyoruz...
8 Mart 1857...
ABD'nin New York kentinde, daha iyi çalışma koşullarına sahip olmak isteyen ve haklarını arayan 40 bin dokuma işçisi greve başlar.
Sonrasında polis, işçilere saldırarak fabrikaya kilitler.
Ardından büyük bir yangın çıkar ve çoğu kadın 129 kişi feci şekilde hayatını kaybeder...
8 Mart 1907...
Tam 50 yıl sonra, modern çağın başlamasıyla Avrupa, yaşanan bu üzücü olayı, 50 yıl kadar bir süre gecikmeli de olsa hatırlar ve gayrı resmi olarak Dünya Kadınlar Günü olarak anmaya başlar.
Aradan 3 yıl geçer ve 1910 tarihinde Danimarka'nın başkenti Kopenhag'da, Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı sayesinde bu özel günün kutlanması resmileşir.
Başlarda bahar aylarında kutlanan bu gün, 1921 yılında Moskova'da gerçekleştirilen başka bir Uluslararası Kadınlar Konferansı ile 8 Mart olarak resmen kutlanmaya başlanır.
Kutlamaya önderlik eden ülkeler, Doğu Bloku Ülkeleri olarak bilinen Doğu Avrupa ülkeleri ve Rusya'dır.
Türkiye'deki geçmişi ise aynı tarihte, yani 8 Mart 1921'de Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanmasıyla başlar.
Böylesine önemli bir günü biraz daha parlatarak ve tarifi çalıp çeşitli soslarla kalori açısından zengin hale getirip fast-food zihniyetinde pazarlayan ise, ne yazık ki bu günü kutlamamızı sağlayan vahim olaya sahip çıkmayan Amerika olmuştur.
Gelin bir de kadınların günümüzde, hayatımızdaki yerine bakalım...
Birleşmiş Milletlerin yaptığı araştırmalara göre:
Dünyadaki işlerin %66'sı kadınlar tarafından görülüyor.
Buna karşın kadınlar, dünyadaki toplam gelirin sadece %10'una ve toplam mal varlığının yalnızca %1'ine sahipler.
Kadınlara karşı uygulanan şiddet, dünyadaki en yaygın olan ama en az cezalandırılan suçtur.
150 ile 200 milyon arasında kadın resmi kayıtlara göre kayıp olarak görünmektedir.
Fuhuşa zorlanan ve satılan kadın sayısı, tahminlere göre yılda 4 milyona kadar çıkmaktadır.
15 45 yaş arası kadınların erkek şiddeti yüzünden ölüm oranı, kazalar, hastalıklar, salgınlar veya savaşlar yüzünden yaşanan ölüm oranlarından fazladır.
Modern toplumda en az 3 kadından 1'i hayatında en az 1 kez dövülmüş, cinsel ilişkiye zorlanmış veya başka türlü kötü davranışlara maruz kalmıştır.
Peki ya Türkiye'de kadınlara verilen önem?
Şehirlerde yaşayan evli kadınların %18'i, köylerde yaşayanların %76'sı eşleri tarafından düzenli! olarak şiddete maruz kalmaktadır.
Kadınlarımızın %58'i evliliklerinin ilk gününde şiddetle karşılaşmaktadır.
Adli kayıtlara göre aile içi işlenen suçların %90'ını kadına karşı işlenen suçlar oluşturmaktadır.
Kadınlarımızın %15'i cinsel şiddete maruz kalırken, her 10 hamile kadından 1'i gebeliği sırasında fiziksel şiddette maruz kalmaktadır.
Daha uzayıp giden ve yukarıdaki verilerden parlak olmayan başka bir çok veri ve inceleme de cabası...
Kadınlar günü, anneler günü, sevgililer günü...
Bu ve benzeri günlere çok sevinemiyorum ne yazık ki.
Bir yandan o günlerde hayatımızda çok önemli yeri olan kadınlara karanfiller alırken...
Ertesi günü o çiçekler kokuyor diye vazolarını kafalarında kırıyoruz.
Bir yandan sadece o günlerde elleri sıcak sudan soğuk suya değmesin diye ilgimizi gösterirken...
Ertesi günü üzerlerine kaynar su döküyoruz.
Bir yandan o günlerde kalplerini ısıtacak sıcacık sürprizler yaparken...
Ertesi günü tenlerini yakacak sigaralarımız için vücutlarını kül tablası yerine kullanıyoruz.
Bir yandan anasına, bacısına küfür edenleri öldürüp katil olurken...
Ertesi günü anamıza, bacımıza en ağır hakaretleri edip, cezalarını kendimiz kesiyoruz.
Sahi biz Dünya Kadınlar Gününü mu kutluyoruz?
Son söz olarak:
Başta annelerimiz olmak üzere
İyi ki varsınız.
Çünkü biz de olmazdık siz olmasaydınız.
Ve sakın unutmayın hanımlar...
Siz yoksanız...
Her daim boş kalır sol yanımız.